Blogroll

25 Eylül 2014

10 ve 11,İki Gün Bir Arada: Bana Evi Hatırlatan ve Nefret Ettiğim Kitaplar

İkinci fireyi de dün itibariyle vermiş bulunuyorum :) Tebrikler bana ^^ Çok uyumaktan hiç uyumamaya bir anda geçip gün boyu taşınan arkadaşımın evini temizlemekle uğraşınca eve gelip uyuduğu anı bile hatırlamayabiliyor insan. Ki ben yanımda en azından 1 şişe su olmadan ya da bir sigara içmeden uyuyamayan bir insanım, suyumun ve sigaramın bitmiş olmasına aldırmadan ölü gibi kalmışım yatakta ^^ O yüzden 2 günü birden aradan çıkarıyorum yine.

Dünün sorusu: Size Evi Hatırlatan Bir Kitap?

Cevabım: İpek Ongun - Bir Genç Kızın Gizli Defteri Serisi


Hakkında söyleyecek pek bir şeyim yok. Zaten 20li yaşlardaki hemen herkesin okuduğu bir seri bu yanlış hatırlamıyorsam :) Bana bu kitaplar annemle yaşadığım ilkokul zamanlarını ve o zamanki evimizi hatırlatıyor. Zaten annem kendi ülkesine gidip de babamla kalmaya başladığımdan beri hiç bir yeri evim gibi hissettiğim söylenemez. O yüzden bu serinin benim için anlamı fazla.



Bugünün Sorusu: Nefret Ettiğiniz Kitap?

Cevabım: Sanırım bu soruya cevabım yok. Sevmediğim kitaplar oldu tabi ki ama şimdiye kadar bir kitaptan nefret ettiğimi hiç hatırlamıyorum. :/ Umarım boş bırakma seçeneğimiz vardır :) Ama eğer illa ki cevap vermem gerekiyorsa Zihin'den kopya çekip Marquis De Sade'in Yatak Odasında Felsefe kitabını seçebilirim



^^ Nefret etmemiştim ama gerçekten, gerçekten hiç sevmediğimi hatırlıyorum. Vasat, tiksindirici ve hiç bir edebi olmayan bir kitap gözümde.


Yarının Sorusu: Hem Sevip Hem Nefret Ettiğin Bir Kitap?

Görüşmek üzere ^^

23 Eylül 2014

9. Gün, Sevmeyeceğimi Düşünüp Sonunda Sevdiğim Bir Kitap

Son iki saat kala 9. güne yetiştim. Neden bu hastalıklar hep arka arkaya gelmek zorunda diye isyan etmek istiyorum ama birden soğuyan havada pencere açık yattığım için isyana pek hakkım yok galiba ^^

Bugünün sorusu: Sevmeyeceğinizi Düşünüp Sonunda Sevdiğiniz Bir Kitap?

Benim cevabım: Wayne Macauley - Aşçı


Hastalıktan işlemeyi unutan beynimden dolayı bugün biraz kolaya kaçıp en son okuduğum kitabı seçiyorum.

Kitaba ilk başladığımda, virgül kullanılmaması, cümlelerin devrik ve uzun olması yüzünden - imla hatalarının da büyük etkisi var ama sanırım hepsi bilinçli olarak kullanılmış - sevemeyeceğimi düşünerek okudum. İlk 30 - 40 sayfa da bu şekilde geçti ama sonraki sayfalarda sevmeye başladım ve sonuna geldiğimde ise ağzım açık bir şekilde bitirdim.

 Kitabın konusu şöyle: İşledikleri suçlar yüzünden ıslah edilmek için aşçı okuluna gönderilen gençlerin hikayesini, aralarında en büyük ve en hırslı olan Zac adlı kahramanımızın ağzından dinliyoruz. Ki kitabı ilk başta sevmeme nedenlerimden biri de bu karakter. Normalde kötü ya da iyi gözetmeden herkes okuduğu kitabın ana karakterlerinden biriyle özdeşleşmek - hiç değilse hareketlerini anlayabilmek ister. Bu kitapta ise tek bir ana karakter var ve o da gerçekten itici biri. Evet belki hırslılığı, kısa sürede aşçılık konusunda ilerleyişi ve hiç bir zaman karakterinden ve hedeflerinden ödün vermeyişi gerçekten karakteri çekiyor ama öyle itici sebeplere sahip ki (çekinmeden sosyopat bir karakter olduğunu söyleyebilirim) insan okurken gerçekten rahatsız oluyor. Kitabın sonu da zaten bunu kanıtlar nitelikte.
 Ama yine de gerçekten severek bitirdim. Karakter bilerek bu şekilde oluşturulmuş ve sisteme yapılan eleştiriler Zac'in ağzından ve düşüncelerinden çok iyi bir şekilde aktarılmış. Hatta bazı yerlerde bu hale geldiği için ona acıyorsunuz bile. Tamam, sonu hariç ^^ Yine de herkes için önerebileceğim bir okuma değil Aşçı.


Yarının Sorusu: Size Evinizi Hatırlatan Bir Kitap

Bol kitaplı günler, hasta olmayın e mi ^^

22 Eylül 2014

Gecikmeli 7. Gün ve 8. Gün

 Evet, yaklaşık bir kaç saat önce uyku ilacıyla geçirmeye çalıştığım diş ağrısından ve ilaçlı rüyalarımdan uyandığımda 7. günün yazısını yazdım, ama sonra içime sinmedi ve ikinci kez farklı bir kitapla yazıyorum bugünün cevabını. (Edir: Yine uyuyakalarak o bir kaç saati 15 - 16 saat haline getirdim, neyse en azından artık dişim ağrımıyor. )

Sorumuz: Sizi Güldüren Bir Kitap

Cevabım: Etgar Keret - Tanrı Olmak İsteyen Bir Otobüs Şoförü


"Şimdi bir meleğim galiba. Yani kanatlarım var, başımın üzerinde de bir hale. Benim gibi yüzlerce insan var burada. İlk geldiğimde herkes yere çömelmiş benim bir kaç hafta önce boruya yuvarladığım misketlerle oynuyordu.
Cennet'in hayatlarını iyilik yapmaya adamışların yeri olduğunu sanırdım, ama öyle değilmiş. Tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar merhametli ve müşfik. Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri. Bana buraya kendilerini öldürerek gelenlerin hayatlarını tekrar yaşamaları için dünyaya geri gönderildiklerini söylediler, çünkü ilk seferinden hoşnut kalmamaları ikinci seferinde uyum sağlayamayacakları anlamına gelmiyor. Ama gerçekten uyum sağlayamayanların sonunda geldikleri yer burası. Hepsi değişik yollardan gelmişler cennete. 
Buraya Bermuda Şeytan Üçgeni'nin belli bir noktasında uçağa takla attırarak gelen pilotlar var. Mutfaklarındaki dolaplara girerek gelen ev kadınları var. Sırf içlerine girip buraya gelmek için uzayda topolojik bükülümler keşfeden matematikçiler var. Şayet orada çok mutsuzsanız ve birileri size ciddi bir algı sorununuz olduğunu söylüyorsa, buraya gelmek için kendi yolunuzu bulmak zorundasınız. Bulursanız lütfen bir deste iskambil kağıdı getirin, çünkü misketten gına geldi."


Başlamışken 8. Gün Sorusunu da aradan çıkarayım: Sizce En Çok Abartılan Kitap?

Cevabım: J. D. Salinger - Çavdar Tarlasında Çocuklar


Tamam vurmayın. ^^ Nedenini bilmiyorum ama ben bu kitabı bir türlü sevemedim. Gerçekten çok büyük beklentilerle başladığım için olabilir, okumak için yanlış bir zaman seçtiğim için olabilir ama bitirip de kapağını kapattığımda aklımda kayda değer hiç bir şey kalmamıştı. Okudum, bitirdim ve tamamen aklımdan çıktı. O yüzden neresini sevmedin bak şöyle böyle diye üstüme gelmeyiniz zira hiç bir şey hatırlamıyorum ^^ 


Yarının Sorusu: Sevmeyeceğini Düşünerek Başladığın Ancak Sonunda Sevdiğin Bir Kitap?

20 Eylül 2014

6. Gün - Beni Mutsuz Hissettiren Bir Kitap


 Meydan okumanın şu ana kadar beni en çok zorlayan sorusuyla 6. günden merhaba!

 Bugünün sorusu: Sizi Mutsuz Eden Bir Kitap?

 Benim için bugünün zorlu olmasının nedeni, kitaplığımda beni mutsuz hissettiren pek çok kitap olması. Özellikle depresif ve umutsuz hissettiğim zamanlarda bu tarz kitapları daha çok tercih ediyorum ki mutsuzluğuma bir anlam çıkarayım, söyleyemediklerimi kitap satırlarında bulayım, yalnız olmadığımın farkına varayım, en azından sebepsiz yere değil de kitap yüzünden mutsuz olayım. Mazoşist miyim neyim!

 Cevabım ise: Georges Perec - Uyuyan Adam


Sanırım bu kitap dünyanın en karamsar kitaplarından biri, aynı zamanda bu zamana kadar okuduğum en başarılı, en keskin kitaplardan da biri. Herkese - hatta çoğu kişiye göre - olmayabilir ama bunu okuyup da Perec'in dehasından şüphe edecek birini tanımıyorum.

Kitap hakkında çok fazla şey söylemeyeceğim, yine alıntılar kendini anlatsın diyorum.. ^^

"Yine böyle bir günde, biraz daha önce, biraz daha sonra, bir şeylerin yolunda gitmediğini, açık konuşacak olursak, yaşamayı bilmediğini, hiç bilmeyeceğini şaşırmadan keşfediyorsun." 18

"Bir şeyler kırılıyordu, bir şeyler kırıldı. kendini-nasıl demeli?- dayanıklı hissetmiyorsun artık: sana bugüne kadar güç veren -öyle sanıyordun, öyle sanıyorsun-, yüreğini ısıtan şey, varoluş duygun, neredeyse önemli olduğun duygusu, dünyaya bağlanma, dünyada kalma duygusu eksikliğini hissettirmeye başlıyor." 18

'' Mutsuzluk üzerine atılmadı, üzerine çullanmadı; yavaşça sızdı, neredeyse tatlılıkla sokuldu. Büyük bir dikkatle yaşamına, hareketlerine, saatlerine, odana işledi, uzun süre gizli tutulmuş bir hakikat, reddedilmiş bir gerçeklik gibi; direşken ve sabırlı, incecik zorlu mutsuzluk, tavandaki çatlakları, çatlak aynadaki yüzünün kırışıklıklarını, dizilmiş oyun kağıtlarını ele geçirdi. Saint-Ronc’un çanı her çeyrek saati vurduğunda onunla birlikte çınladı. '' 78 


"Zamanla, duyarsızlığın inanılmayacak bir hal alıyor. Gözlerinde parıltıdan eser kalmamış, siluetin tam anlamıyla çökmüş. Bıkkınlıktan, burukluktan eser taşımayan bir dinginlik gelip yerleşmiş dudaklarının kenarına. Dokunulmaz biri olarak, giysilerinin ağırbaşlı yıpranmışlığı, adımlarının yansızlığı tarafından korunarak sokaklarda geziniyorsun. Öğrenilmiş hareketleri yapıyorsun sadece. Ancak gerekli olan sözcükleri sarf ediyorsun." 61

'' Yalnızlığın bir şey öğretmediğinden, kayıtsızlığın bir şey öğretmediğinden başka hiçbir şey öğrenmedin. Bu bir aldatmacaydı, göz alıcı ve tuzaklı bir yanılsamaydı. Yalnızdın, hepsi bu, ve kendini korumak istiyordun; dünyayla senin arandaki köprüler sonsuza dek atılsın istiyordun. Ama sen bir hiçsin, dünya ise öyle kocaman bir sözcük ki: Büyük bir şehirde başıboş dolaşmaktan, birkaç kilometre uzunluğundaki cepheler, vitrinler, parklar ve rıhtımlar boyunca yürümekten başka bir şey yapmadın hiç. ''

              Yelena Bryksenkova'nın çizimiyle Georges Perec

"İnsanlardan nefret ettiğin anlamına gelmez bu, ne diye onlardan nefret edesin ki? Ne diye kendinden nefret edesin ki? Keşke insan türüne ait olmak, o dayanılmaz ve sağır edici gürültüyü de beraberinde getirmeseydi; keşke hayvanlar âleminden çıkıp aşılan o birkaç gülünç adımın bedeli, sözcüklerin, büyük tasarıların, büyük atılımların o dinmek bilmeyen hazımsızlığı olmasaydı! Karşı karşıya getirilebilen başparmaklara, iki ayak üstünde duruşa, omuzlar üzerinde başın yarım dönüşüne fazla ağır bir bedel bu. Yaşam denen bu kazan, bu fırın, bu ızgara, bu milyarlarca uyarı, kışkırtma, tembih, coşkunluk, bu bitmek bilmeyen baskı ortamı, bu sonsuz üretme, ezme, yutma, engelleri aşma, durmadan ve yeniden baştan yaratma makinesi, senin değersiz varoluşunun her gününü, her saatini yönetmek isteyen bu yumuşak dehşet. '' - Arka kapak tanıtım yazısı



Önemli Not: Bu kitabı, lütfen, mutluysanız ya da kendinizi iyi hissediyorsanız okumayın. Tüm yaşam enerjiniz içinizden çekildikten sonra ne okuttun bana, bu nasıl kitap şeklindeki şikayetleriniz dikkate alınmayacaktır.


Yarının Sorusu: Sizi Güldüren Bir Kitap?

19 Eylül 2014

Kitap Meydan Okuması 5. Gün

Geldik 5. güne! Bugünün sorusu, Sizi Mutlu Eden Bir Kitap?

Benim cevabım ise Amelie Nothomb - Yağmuru Seven Çocuk


 Amelie Nothomb bu kitapta hayatının ilk 3 yılını anlatıyor. Kitabın tanıtım yazısında da dediği gibi, bir insan ilk 3 yaşını hatırlar mı demeyin diyorum ben de, çünkü hatırlarmış.

  Genelde kitapları eğer birilerinin önerisiyle aldıysam sürpriz olsun diye arka sayfalarını ya da tanıtım yazılarını okumamaya dikkat ederim. O yüzden ilk sayfalarda, dünyaya gelip her şeye tepkisiz kalan bir tüp olarak bahsedilen bir Tanrı'yla karşılaşınca nasıl bir şaşkınlık yaşadığımı siz tahmin edin ^^

 Evet, kitabımızın yazarı ve baş karakteri, kendini önce Tanrı olarak tanımlıyor, daha sonra doktorlar ve ailesinin kendisini bitkisel hayatta sandığı  ilk 2 yılında kendinden tüp olarak bahsediyor. Ve önceki sessizliğinin acısını - ta ki babaannesinden aldığı çikolataya kadar - yine bir Tanrı olarak çıkarıyor. Evlerindeki aksi bir bakıcısını saymazsak, herkesin onu tapınacak derecede çok sevmesi ve her hareketinin hayranlıkla izlenmesi de bu görüşünü iyice kanıtlıyor. Tabi ki o bir Tanrı! Herkes onu seviyor, onun olduğu yerde çiçekler açıyor bahar kendini müjdeliyor, onun olduğu yerde sevgi ve hayat var, başka ne olabilirdi ki?

 Sadece şu an adını hatırlayamadığım bakıcısı onun bu görüşünü paylaşmıyor gibi ve bu durum Amelie'nin Tanrı olduğu görüşünü sarsmak bir yana daha da güçlendiriyor, üstelik bakıcının sürekli mutsuz olmasını da kendisine inanmadığı ve o sonsuz ilahi sevgisinden yararlanamadığı için olduğunu düşünüp ona acıyor.

 Hele denizde boğulup da kimsenin kurtarmaya gelmeyişini, İsa'nın çarmıha gerilmesi ve yine kimsenin ona yardım etmeyişiyle bağdaştırdığı bir yer var ki, - ki Tanrı olduğu inancını güçlendiriyor bu benzetme sadece - böyle güzel bir anlatım görmemişsinizdir.

 Daha çok kitabın tanıtımını yapmış oldum ama neden beni mutlu ettiğine gelirsek, Nothomb'un dili gerçekten sade ve içinize öyle işliyor ki, 3 yaşında bir çocuğun düşüncelerini ve hislerini okuduğunuzdan kesinlikle şüphe etmiyorsunuz. Betimlemeleri, şaşkınlıkları, yaşadıklarıyla kitap, daha doğrusu Amelie sizi tamamen içine çekiyor ve onunla birlikte gülüp, ağlayıp onunla birlikte mutlu oluyorsunuz. Her okuduğumda içimi tuhaf bir huzur ve sakinlik kaplıyor.

  Kitaptan bir kaç alıntıyla ne demek istediğimi daha iyi anlatabilirim sanırım ^^

 '' Başlangıçta hiç bir şey yoktu. Bu hiçlik ne boştu, ne de muğlak: Kendinden başka hiçbir şeyle adlandırılamazdı. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Dünyada hiçbir şeyi boşuna yaratmazdı. Hiçlik ona uygun olmaktan ziyade onun için iyiydi: Onu dolduruyordu..

.. Canlıların gözlerinin çok şaşırtıcı bir özelliği vardır: Bakış. Bundan daha ilginç hiçbir şey yoktur. Ne insanın kulaklarının duyuşu var denir, ne de burnunun koku alışı ya da soluyuşu.
  Bakış nedir? Anlatılamaz. Hiçbir kelime onun olağanüstü özünü ifade edemez. Ama bakış vardır. Dahası, bu denli var olan pek az gerçeklik vardır.
  Bir bakışa sahip olan gözler ile olmayan gözler arasındaki fark nedir? Bu farkın bir adı vardır, bu hayattır. Hayat, bakışın başladığı yerde başlar.
  Tanrının bakışları yoktu. ''


 '' Kuşkusuz daha önce de cinsel bir ayrım olduğunu fark etmiştim, ama bu durum sinirimi hiç bozmamıştı. Dünya üzerinde pek çok ayrım vardı: Japonlar ve Belçikalılar (kendini Japon gören benim dışımda tüm beyazların Belçikalı olduğunu sanıyordum), küçükler ve yetişkinler, nazikler ve kabalar vs. Kadının ya da erkeğin diğerleri gibi bir karşıtlık olduğunu sanıyordum. İlk defa, bu işte bir bir yeniği olduğundan şüpheleniyordum.
  Bahçede, direğin altına dikildim ve sazanı incelemeye koyuldum. Kardeşimin benden fazla nesini çağrıştırıyordu ki? Hem erkek olmanın nesi bu kadar harikaydı ki onlara bir ay ve bir bayrak adıyorlardı? Hem de böylesi hoş açelyaların ayını? Oysa dişiliği ne bir flama ithaf ediyorlardı ne de bir tek gün! ''

 Bu sefer baya uzun bir post oldu, elimden gelse zaten incecik kitabın yarısını burada paylaşacaktım ama tutuyorum kendimi ^^ Amelie Nothomb ne güzel insandır. Yağmuru Seven Çocuk ne güzel kitaptır. Siz de okuyun efendim. Böyle şaheserler kolay bulunmuyor.

 Yarının sorusu: Sizi Mutsuz Eden Bir Kitap?


Aynen Öyle.


İyi geceler arkadaşlar! ( Tanrım sen bana postlara giriş cümlesi yazabilme yeteneği ver,Amin. )

Hazır düzenli olarak bloga uğruyorken muhtemelen devamı zar zor gelecek bir seri başlatmaya karar verdim. Sevdiğim takip ettiğim dizilerden, blog başlığından da anlayabileceğiniz üzere 'Aynen Öyle' dediğim bazı alıntıları caps eşliğinde paylaşmak istiyorum. Komikli ya da ciddili olabilir, hayat dersi verebilir ya da son derece saçma olabilir çümkü benim ruhum saçma. Umarım siz de benim kadar eğlenirsiniz ^.^

Gilmore Girls'ü son izlememin üzerinden 1 yıl geçmiştir sanırım ama diziye olan aşkım hala hız kesmeden devam ediyor. Bu geceyi ve ilk postu da bu nedenle - acıkmış olmamla hiç alakası yok - Lorelai Gilmore ve onun yiyecekler hakkındaki eşsiz bilgeliğine adıyorum.

Here we go!






Lorelai her zaman güçsüzün yanındadır!





Congratulations, you've been Gilmored! ( Bunu yapmasam içimde kalırdı eheh ^^ )


18 Eylül 2014

Kitap Meydan Okuması 4. Gün


3. Günün devamı niteliğindeki 4. gün sorumuzla kitap meydan okumasına devam ediyoruz sevgili seyirciler ( Bir an kendimi televizyon programında zannettim hatlar karıştı kusura bakmayın :D )

Bugünün sorusu: En Sevdiğiniz Serinin En Sevdiğiniz Kitabı?

 Öncelikle, dün bu challenge'a katılan blogları elimden geldiğince okumaya çalıştım ve çoğu kişinin cevabının Harry Potter olduğunu görünce nasıl sevindim anlatamam. Gizlice yoldaşlığa kabul edilmişiz gibi hissediyorum kendimi ^.^

  Ama bugünün cevabının da genelde Zümrüdüanka Yoldaşlığı olduğunu görünce şaşırmadan edemedim. Benim için kitap en az sevdiklerimden biri. Evet 7 kitap içinde en iyi kurguya, olay örgüsüne sahip olan kitap o. Hiç bir detay atlanmadan bir geçiş kitabı oluşunun hakkını fazlasıyla veriyor ama benim favorim olamadı. Sanırım bunda  yetişkinlerin daha önceki kitaba göre çok daha fazla yer alması, artık büyü dünyasının ve onun politikalarının tamamen içinde olmamızın, hemen her sayfada hissedilen düşmanlığın ve mücadelenin çokça etkisi vardır. Özellikle Umbridge sağolsun ( I must not tell lies. ) sinirden kudurarak okuduğum için sevemiyorum. Terslik var bende biraz evet.

Her neyse, biraz abarttım sanırım gelelim serinin en sevdiğim kitabına;


İlk kitap Felsefe taşı benim favorim arkadaşlar. Çünkü ilk göz ağrım, hepimizin büyü dünyasına adım attığı ve her şeyin yeni, farklı olduğu, tamamen yeni bir dünyayla ağzımız açık kalarak okuduğumuz kitap, 11 yaşında Hogwarts''tan mektup bekleme hayallerimizi - hatta belki yanında Hagrid'le birlikte - başlatan kitap. Her şey daha o kadar başındaki, o kadar umut dolu ki, ne ortalarda adam akıllı vücuda bürünmüş Voldemort, ne bakanlık, ne ciddi anlamda kötülük, ne de Harry'ye karşı herhangi (ikinci kitaptan itibaren aralıklarla ortaya çıkan) düşmanlıklar var. Bertie Botts un binbir çeşit şekerlemeleri var, çikolata kurbağalar var, Quidditch'i ilk kez görüşümüz ve Nimbus 2000 ve ilk zaferle biten karşılaşmamız var. Ve tabi ki kocaman cüssesi ve kalbiyle Hagrid ve sevgili köpeği Fang var. İlk kitap, ilk adımlar, ilk umutlar ilk zorluklar.. Böyle böyle devam eder bunlar, en iyisi artık susayım :)


Filmlerinden ne kadar haz etmesem de, ilk filmde bunlar bile ayrı tatlı!


Yarının sorusu: Sizi Mutlu Eden Bir Kitap?


 Sihirli Günler!

17 Eylül 2014

Kitap Meydan Okuması 3. Gün


Book Challenge'ın 3. gününden merhaba! Sizi bilmem ama ben bu etkinlikte baya bir eğleniyorum. Galiba ilk kez bir şeyi düzenli olarak yapıp sonuna ulaşacağım, bu büyük bir başarı benim için. Söz konusu kitaplar oldu mu akan sular duruyor demek ki ^.^ Her neyse..

Bugünün sorusu: En Sevdiğiniz Kitap Serisi?



Cevabım tabi ki Harry Potter. ALWAYS.

 Beni tanıyan hemen herkes Harry Potter'a olan sevgimi bilir, hatta yakın zamanda yaptırdığım dövmem sağolsun,tanımasalar da benimle ilgili öğrendikleri ilk şey HP oluyor. Halimden şikayetçi değilim tabi ki ama çoğu insanın neden bu kadar sevdiğimi anlamlandıramaması ve kimi zaman eleştiriye ve küçümsemeye varan yorumları sinirimi bozmuyor değil.

  Benim için Harry Potter sadece büyünün, alternatif bir dünyanın, fantastik yaratıkların yarattığı müthiş duygudan ibaret değil. Aynı zamanda sevginin, arkadaşlığın gücünü, ne yaparsa yapsın her zaman herkesten farklı olarak kalacak bir çocuğun yalnızlığını da ifade ediyor. Sevginin önemini küçük yaşlarda o kitapların sayfalarında öğrendim desem yanlış olmaz. Potter'la birlikte büyüdüm, onunla birlikte savaştım ve onunla birlikte sevdim. Hala da kendimi çokça mutsuz ve yalnız hissettiğim zamanlarda daha iyi hissetmem için kitaplardan birini açmam yeter.

 Sanırım Harry Potter'la küçük yaşlarda - hiç değilse ilk gençlik yıllarında - tanışmamış biri için bu kadar sevgi ve kendini özdeşleştirmek pek mümkün olmaz, o yüzden diğer insanların tepkilerini anlayabiliyorum. Yine de.. bu durum 50 yaşına gelsem de Harry Potter okuyacağım gerçeğini değiştirmiyor.

Alan Rickman da benimle aynı fikirde, huh ^^

Yarının sorusu : En Sevdiğiniz Serinin En Sevdiğiniz Kitabı? ( Biraz daha Harry Potter görmeye hazırlıklı olun ^^ )

Sihirli Günler!

16 Eylül 2014

Kitap Meydan Okuması 2. Gün


Merhaba! Bugün dünden belirttiğim üzere 2. günün sorusu: 3 Kereden Fazla Okuduğunuz Kitap? idi. 30 günün tüm sorularını yukarıdaki görselden bulabilirsiniz ama ben heyecan olsun diye sadece bir sonraki günün sorusuna bakıyorum, kendi kendime küçük sürprizler yaparak eğleniyorum ehe ^^

Gelelim bugünün cevabına,

  Sanırım okunacak kitabı hiç bitmeyen çoğu kitapseverin bir kitabı 3 kez ya da daha fazla okuması büyük bir lükstür. Ya da kitap gerçekten aşık olunabilecek kadar güzel olabilir. İşte burada benim için devreye Fernando Pessoa - Huzursuzluğun Kitabı giriyor. Sanırım biraz hile yapıyorum çünkü kitaba 4 kez başlamış olmama rağmen her seferinde mutlaka son 50-60 sayfasını okumadan bıraktım. Galiba böyle yaparak kitabın hiç bir zaman bitmemesini falan sağlamaya çalışıyorum, bilemedim ^^ Ama 800 küsür sayfalık bir eser olduğunu düşünürsek benim 50-60 sayfalık hilem sayılmaz diye umuyorum ^^


İlerleyen bir zamanda kitap ve yazar hakkında ayrı bir övgü yazısı hazırlamayı planlıyorum, o yüzden şimdilik kitaptan bir alıntıyla bugünün yazısını bitireceğim.

 Asla bir geleceğe sahip olmamış olduğum günlerden birindeyim. Karşımda yalnızca, bir sıkıntı duvarıyla kuşatılmış, taş kesilmiş bir şimdi var. Irmağın karşı kıyısı, karşıda bulunduğuna göre, asla bu taraftaki kıyı değil; çektiğim acıların tek nedeni de bu. Nice limanlara yanaşacak gemiler var elbette, ama hiçbiri hayatın ıstırap vermez olduğu limana varmayacak, her şeyi unutabileceğimiz bir rıhtım da yok. Üstünden çok zaman geçti bunların, ama benim hüznüm hepsinden eski.  -syf 17


   Yarının sorusu: Favori Kitap Seriniz?

Not: 2 gündür birbirinden huzursuz iki kitap seçtim, diğer günler de bu kadar karamsar olmaz umarım ^^

15 Eylül 2014

Kitap Meydan Okuması 1. Gün

Merhaba!

  Severek takip ettiğim bloglardan Zihnin Arka sokakları pek güzel bir Book Challenge ile bloggerlara meydan okumuş. Ben de yırtık dondan çıkar gibi bu eğlenceli işi üstüme alınıp kendi kendime yapmaya karar verdim :)  30 gün boyunca her gün kitaplarla ilgili bir soruya cevap vereceğiz. Belki bu sayede düzenli yazma alışkanlığı edinirim de aylarca boş bırakmam buraları. Eh, umut fakirin ekmeği ^.^

  Bugünün sorusu Geçen Sene Okuduğunuz En İyi Kitap Hangisiydi?

   Açıkçası geçen sene hangi kitapları okuyup okumadığım sevgili balık hafızam yüzünden pek aklımda değil ama ne okumuş olursam olayım hiç biri yılın sonunda tanıştığım Mine Söğüt'ün Deli Kadın Hikayeleri kitabını geçemez sanıyorum o yüzden cevabım bu olacak.


Kitap hakkında söylenecek çok şey var ama zannediyorum ki hepsi çoktan söylendi. Mine Söğüt'ün dili, kurgusu, kitapta yarattığı her biri diğerinden daha deli - belki de akıllı, bilemedim - kadın karakterleri hemen her sayfada yaşattığı o rahatsızlık hissiyle uzun bir süre boyunca favori kitabım olarak kalacak gibi görünüyor. Her hikayeye iliştirilmiş şiirler ve görseller ise tamamen ayrı bir hayranlık konusu.

 Sanırım bu kitabı mutlu bir döneminizde okuyup beyninize binlerce bıçak saplanıyorcasına mutsuzluğa saplanmanız, mutsuz döneminizde okursanız da umudunuzu kaybetmeniz ve kısa süreli akli dengenizi yitirmeniz mümkün. Eğer bir kitabın rahatsız ediciliği ya da deliliği ilginizi çekmiyorsa, hiç denemeyin derim.

 Çok manasız ve beceriksiz bir kitap yazısı olduğunun farkındayım zannediyorum ki yazmaya yazmaya ifade yeteneğimi de kaybettim, o yüzden en iyisi kitabın içinden bir şiirle ve görselle bu yazıyı tamamlayayım. :)



“Bir keresinde gölgeme gömülmüştüm.
 günler geceler boyu gölgemle sevişmiştim.
 korkma, demişti yılan gözlü falcı, kadın böyle bir şeydir.
 aşk diye diye kendini öldürür.
 defalarca ölmüştüm, her seferinde yeniden dirilmiştim.
 o yüzden biraz çürük kokar nefesim.
 içimde aşkla terbiyelenmiş cesedim.”

Bugünün sorusu ve benim cevabım böyleydi. 
Yarının sorusu ise:  3 Kereden Fazla Okuduğunuz Bir Kitap.



 Eğer siz de katılmak isterseniz bugünün ve tüm günlerin soruları için Zihnin Arka Sokakları bloguna uçuş yapabilirsiniz. Şahsen okuması da yapması da çok eğlenceli olacak gibi duruyor,  ^^