Blogroll

1 Ekim 2014

Meydan Okuma 16. ve 17. Gün

16. Günün Sorusu: En sevdiğiniz Kadın Karakter?

Benim Cevabım: Sahilde Kafka, Saeki Hanım


Sahilde Kafka, Murakami'nin açık ara en sevdiğim kitabı. Saeki Hanım'sa şu an aklıma gelenlerden en sevdiğim kadın karakter. Güçlü bir kadın değil belki, hepimizin görmek istediği bir şeyler başaran, kendi ayakları üzerinde durmayı becerebilen, mantıklı bir 'kahraman' profili çizmiyor ama sanırım onda kendimi buluyorum. Gençliğinde yaşadığı aşkın izlerine tutunup, geçmişte yaşayan ve anılarının lanetinden kurtulamayan Saeki Hanım'ı kendime çok benzetiyorum. Söyledikleri, hissettikleri, hüzünle karışık bir tanıdıklık hissi veriyor bana. Bu yüzden de çok seviyorum, onu ve asla onarılamayacak kırıklıklarını.
 Kitabı okuyalı uzun zaman oldu o yüzden ayrıntılı bir şekilde anlatamayacağım, en iyisi yine alıntıların gücüne başvurayım ben ^^

 Ben de on beş yaşımdayken özel bir dünyam olsun istemiştim” dedi Saeki Hanım gülümseyerek. “Hiç kimsenin uzanamayacağı, zaman akışının durduğu bir yer.”
“Fakat bu dünyada öyle bir yer yok.”

“Haklısın. O yüzden ben de böyle yaşıyorum işte. Yaralar almaya devam ettiğim, yüreğimin her gün biraz daha değiştiği, zamanın durup dinlenmeden akıp gittiği bir dünyada.”

 Saeki Hanım masanın üstündeki ellerine bakıp sonra da Nakata’nın yüzüne baktı. “Anılar, insanın vücudunu içten içe ısıtan şeylerdir. Fakat aynı zamanda insanın içini lime lime de edebilirler.”
Nakata başını iki yana salladı. “Zor bir sorun. Anının ne olduğunu bendeniz Nakata tam olarak anlayamadım. Bendeniz Nakata için şimdiki zamandan başka bir şey yoktur.”

“Nedendir bilmem, bense tam tersiyim” dedi Saeki Hanım.

Sembolize ettiği şey belirli bir zaman, belirli bir yer olmalıydı. Elbette, belirli bir ruh hali. Şans eseri
bir karşılaşmadan çıkarılıp getirilmiş bir ruh gibiydi işte. Asla kirlenmeyecek, ebediyen çocuksu ve masum anılar onun çevresini bahar havası gibi sarmıştı sanki.

“Saeki Hanım’ın yaşamı, oğlanın öldüğü yirmi yaş noktasında donup kalmış âdeta. Hayır, o nokta belki de yirmi yaş noktası değil, biraz öncesidir. İşin orasını tam olarak bilemiyorum. Fakat senin bunu aklına kazıman gerek. Onun ruhuna çakılan saatin ibresi, oralarda bir yerde durmuş. Elbette, dışarıdaki zaman her zamanki gibi akıp gidiyor, ama o bu akıştan etkilenmiyor gibi. Saeki Hanım için zaman neredeyse önemsizdir.”


17. Günün Sorusu: Favori Kitabınızın Favori Alıntısı?

Benim Cevabım: Fernando Pessoa'nın Huzursuzluğun Kitabı'ndan geliyor,

“Ben böyleyim işte, işe yaramaz ve duyarlıyım, ister iyi olsun ister kötü, soylusundan ya da bayağısından bütün coşkulara olanca varlığımla kaptırabilirim kendimi – ne var ki asla kalıcı bir duygu, asla ruhun özüne nüfuz eden, kalıcı bir heyecan duyamam. (…) Her şey ilgimi çeker, ama hiçbir şey beni avucunda tutamaz. Durmaksızın düş kurarak, yapılmadık iş bırakmam; karşımda konuşan kişinin yüzündeki mimikleri en ince ayrıntısına kadar yakalarım, cümlelerindeki milimetrik sapmaları fark ederim; ne var ki, duyduğum halde asla onu dinlemez, bambaşka şeyler düşünürüm ve aramızda geçen konuşmadan en az anımsadığım, o sırada sarf edilen sözler olur – hem onunkiler hem benimkiler.”

 Bu paragraf tam anlamıyla beni anlatıyor. Pessoa'ya bir kez daha bir hissiyatı söylenebilecek en güzel şekilde tarif ettiği için hayranlık duyuyorum ve izninizle kendime torpil geçip aynı kitaptan bir alıntı daha paylaşıyorum ^^

“İnsan, ilginç ya da yararlı ne anlatabilir? Başımıza gelmiş olan şeyler, ya herkesin başına gelmiş ya da yalnızca bizim başımıza gelmiştir; ilk durumda bayatlamıştır, ikinci durumda da bizden başkası anlayamaz onları.”

0 kez mırlanmış.:

Yorum Gönder