Blogroll

22 Şubat 2015

Alıntılar: Golem ve Cin

The Golem and the Jinni

‘’ Uzun zaman önce, Süleyman’ın hüküm sürdüğü yıllarda cinlerin en güçlüleri dilekleri yerine getirebiliyormuş. Cinlerin insan büyücüler tarafından hapsedildiği masallar o zamanlardan geliyor. Hapsedilen cin, serbest kalması şartıyla onu tutsak edene üç dilek hakkı sunuyormuş. Büyücü, dilek haklarını daha fazla hakka sahip olmak için kullanıyor, cini ebedi bir köleliğe zorluyormuş. Sonunda büyücü dalgınlıkla iyi ifade edemediği bir dilek söyleyince, tutsak cin onu oyuna getirip serbest kalıyormuş. Belki insanların Tanrısı da benim gibi bir cindir, cennette tutsak edilmiş, dilekleri yerine getiriyordur. Ya da uzun zaman önce özgürlüğüne kavuşmuş, ama insanlar bunu hala bilmiyorlardır. ‘’


18 Şubat 2015

Siz hala uyuyorsunuz.

Bak mesela siz uyuyorsunuz gözlerinizi kapatıp sonra onlar uyuyor şunlar da kafamı nereye çevirsem birileri uyuyor allahaşkına neden herkes uyuyor? bazen geliyorlar böyle ama kim geliyor bilmiyorum belki kaçırdığım keçilerim halimi hatrımı sormaya geliyordur ama biri de gel iki çay içelim demiyor tam diyorum bakın ölüyorum aklımı geri verin daha cümlemi tamamlayamadan gidiyorlar. ama allahaşkına neden herkes gidiyor? ve sonra siz uyumaya devam ediyorsunuz yastığa koyduğunuz başınız hafif mi öyle peki ya yarının getirecekleri yarının gidecekleri hiç mi korkmuyorsunuz her şey boktan herkes gidiyor her gün biraz daha boğuk uykusuzluk gözlerimi yakıyor uyuyamıyorum çünkü uyanmak da biraz gitmek değil mi hayattan, ben gitmek istemiyorum diyorum anlamıyor musunuz? birileri deliriyor birileri ölüyor her yerde kaçak keçiler günler bitiyor günler acıtıyor gecelere ise hiç girmiyorum. Ama siz hala uyuyorsunuz.

Yarabbim. Sen aklıma mukayyet ol, gerisini ben halletmeyi deniycem.

3 Şubat 2015

Kişisel Saçmalarım.


Şu hayatta kimse, kendinden başka bir kimseyi tamamen tanıdığını ve anladığını iddia edemez. Bir düşünsene, sen bile gün geliyor, asla yapmam dediğin bir şeyi gözünü kırpmadan yapıyorsun, sen bile an geliyor hissettiklerine anlam veremiyor, kendi kendini tanıyamıyorsun. Üstelik sürekli değişiyorsun. Çevrene gösterdiğin sense buzdağının görünen yüzünden ibaret. Bunu bile bile nasıl oluyor da birilerini tanıdığına emin olabiliyorsun? Nasıl oluyor da birinin karşısına geçip sen şöylesin sen böylesin ya da sen bu değilsin diyebiliyorsun? Kimin kim olduğunu ya da neleri yapıp yapamayacağını sen nereden biliyorsun? Sen neden karşındaki insanı iki üç özelliğine bakınca tanıdığını iddia edip en ufak farklılıkta yargılamaya başlıyorsun? Yapma arkadaşım, yapma böyle.. Her şeyi anlamaya çalışma, herkesi tanımaya uğraşma, beceremezsin. Gördüğün kadarıyla yetin ve her zaman daha fazlası olduğunu duyumsa, algılayabildiğin kadarını kabul et ve devam et yoluna..


31 Ekim 2014

Belki Ben Biraz Deliyim. Biraz mı? Hadi Ordan!



Belki de ben kurt kılığına girmiş babaanneyim. Kendi kendimi öldürmeyi başaramadığımdan kurdu kandırıp başkaları tarafından kurt sanılarak öldürülmeyi son çare bildim. Kurt kılığına girmiş babaannenin hayaletiyim. Ne korkunçlu ama!

Belki Rumpelstiltskin in sevdalısı olayım derken altınlarına gözümü diktim. Hani kimse para önemli değil demesin bana dürerim! Bazı bazı ben de materyalistim.

Belki de ben sindrella sendromlu külkedisiyim. ama henüz sindrellaya dönüşemedim. Prensimi bulamıyorum bebeyim! Ayakkabımı gidip gözüne soksam, bak bu benim, ben Sindrellayım, şimdi öyle gözükmeyebilirim ama hayatının aşkı benim, kaybedeyim deme sikerim! Öhm. diyemediğimden desem de anlaşılamadığımdan bu haldeyim. Nerede benim masal perim?

Belki Hansel ve Gretel'in katili cadı benim. Öyle bir yalnızlığa mahkum edilmişim ki karşıma çıkan ilk insanı nasıl seveceğimi bilmeden canından ettim. Çünkü bilirsin, sevmenin azı karar çoğu ölüm! Öyle herkesi her şeyinle sevemezsin. Sevemedim.


Belki iyi olduğumu sanarken kötü, kötüyüm ben diye korkarken iyiyim. Birileri olmaya çalışırken hani belki de hiç kimseyim. Masal karakterlerini bile çarpıtarak kendine oyun alanı yaratan biriyim. Bak bu daha korkunçlu işte! Kendi gerçeğimi kabullenemiyorum ben,çıkacak çivisi bile kalmayan bu düzen mi benim diyeceğim?

Tamam lan o kadar da fantastik değilim.


 Ne var? Sen çok mu normalsin?

26 Ekim 2014

Amelie Nothomb - Kara Sohbet

Bir iş görüşmesi için Paris'e gidecek olan Jerome Angust, uçağının gecikme yapmasıyla birlikte sıkıntıyla bir köşede oturup kitabını okumaya başlar. O sırada son derece sinir bozucu bir yabancı Jerome'u kendisi kadar sinir bozucu bir sohbete katılmaya zorlar, hiç susacak gibi de görünmüyordur. Ve böylece olaylar gelişir ( Ve sohbet gelişir demek daha doğru olacak sanıyorum. )

Kara Sohbet, Amelie Nothomb'un okuduğum ikinci kitabı ve kesinlikle son olmayacak. Takip edenlerim ve arkadaşlarım Nothomb'un Yağmuru Seven Çocuk kitabını ne kadar çok sevdiğimi bilir. Bu kitap da - onun yerini almayacak olsa da - aynı derecede başarılı. Aslında ikisi arasında anlatım ve üslup açısından dünyalar kadar fark var. Yağmuru Seven Çocuk ne kadar naif ve sevimli duygular bırakıyorsa Kara Sohbet de tam tersi bir rahatsızlık içinde geçiyor. Yazarın kim olduğunu bilmesem onun yazdığının farkına bile varmazdım sanırım. Hangi kitabı genel yazım tarzına daha çok yaklaşıyor bilmiyorum, belki de tüm kitapları birbirinden tamamen farklıdır, ki bu da yazdığı her şeyi ne olursa olsun okuyacağım gerçeğini pekiştiriyor sadece. Artık bu kadının kötü bir şey yazabileceğine kesinlikle inanmıyorum. Evet, bu kadar hayranlık sadece iki kitapla!

Kitap hakkında olayın ilerleyişini yansıtabilecek ya da spoiler diye adlandırılabilecek  2 dönüm noktası var - ki ikisinde de sesli olarak 'Hass..' diye tepki vermişliğim söz konusu. Evet, çok terbiyesiz bir okuyucuyum, ne yapalım ^^ - kitabın okuyucuları tarafından Fight Clubvari bir sona sahip olduğu benzetmesinin yapılması da ne kadar şaşırtıcı bir son bekleyebileceğimiz konusunda bir ipucu. Bu dönüm noktası dışında tüm kitap, adından anlaşılabileceği üzere bir sohbetin içinde geçiyor. Ama dil o kadar kuvvetli - çevirmene buradan binlerce teşekkürler - sadece bir sohbet aracılığıyla yavaş yavaş işlenen ve okuyucuya yansıtılan karakterler o kadar başarılı ve kurgusu öyle yerinde ki.. Diyalog yazımının ne kadar zor bir iş olduğu düşünülürse, bir kitabı tamamen diyalog üzerine kurup altından başarıyla kalkabilmek benim için kitabı favorilerim arasına almama yeter de artar bile.

Bıraksam kendimi sabaha kadar öveceğim kitabı ama artık susuyor, sizi alıntılarla baş başa bırakıyorum. Nothomb okuyun, okutun. Pişman olmayacaksınız ^^


'' Okuyan insan, yani gerçekten okuyan insan, başka bir aleme geçer. ''

 '' - O halde Tanrı'nın var olduğuna yine de inanıyorsunuz?
  + Evet, sürekli hakaret ettiğime göre.
  - Neden hakaret ediyorsunuz?
 +Onu tepki vermeye zorlamak için. Ama işe yaramıyor. İnsanlar bile onun kadar sümsük değiller.  Tanrı duygusuzun teki. Görüyor musunuz? Bu kadar hakaret ediyorum, o ise ağzını bile açmıyor.
  - Ne yapsın istiyorsunuz? Üzerinize yıldırım mı yollasın?
 + Siz Zeus'la karıştırıyorsunuz, beyefendi.

'' Ölümde müstehcen bir taraf yoktur. ''

'' - Sizi öldürmesini mi istiyordunuz?
  +Evet, buna ihtiyacım vardı.
  - Siz kudurmuşsunuz.
  +Sanmıyorum. Bence, davranışlarının bir açıklaması olmayan kişiye deli denir. Ben ise, kendiminkileri baştan sona açıklayabilirim. ''

'' Daha önce beni öldüren olmadı. Belki de çok hoş bir şeydir.  İnsan, tatmadığı duygular hakkında önyargılı davranmamalıdır. ''

'' Dostum, kendini bu denli kısır özelliklerle tanımlamana bakılırsa, çözülmesi güç biri değilsin. Bu, insanın beyninin alışılmış bir özelliğidir. İşin özüyle uğraşmamak için ayrıntılarla uğraşırsın. ''


   Bol kitaplı günlere

Geç oldu güç oldu ama Sonunda Bitiriyorum! 28. 29. ve 30. Gün Cevapları ile Book Challenge

 Ya bir kaç gündür aklımda, bir şeyi unutuyorum, bir şeyi unutuyorum, ne unutuyorum? diye dolaştım. Sonra bugün bloga bir gireyim dedim ki meğer meydan okumayı bitirmeyi unutmuşum. Ne güzel hafızam var di mi? :) Herkes - kimisi biraz geç, kimisi 2 3günde bir yazarak da olsa - bitirdi hatta başka mimlere geçti ben daha yeni bitiriyorum. Olsun, kurallara uyamasam da, tamamen aklımdan çıkmış olsa da, her bir yazı için ben ayrı ayrı eğlendim, başkalarının yazdıklarını takip etmekten ayrı keyif aldım, çokça da okunacak yazar/kitap ekledim. Bu meydan okumayı bize getiren sevgili Zihin'e kocaman teşekkürlerimi sunuyorum :) Haydi bitirelim bakalım..


28. Günün Sorusu: En Sevdiğiniz Kitap Adı?

Benim Cevabım: Georges Perec - Bahçedeki Gidonları Kromajlı Pırpır da Neyin Nesi?


Georges Perec çok sevdiğim bir yazar, ancak bu kitabını henüz okumuş değilim. Kitabın adına o kadar aşığım ki, ya hayalkırıklığına uğrarsam, ya içeriği adı kadar güzel değilse diye kendisini okuyamıyorum. Hatta gidon ve kromaj ne demek onu bile bilmiyorum! Ama bilmece, tekerleme gibi ismi var, söyle söyle eğlen .. :)


29. Günün Sorusu: Herkesin Nefret Ettiği Ama Sizin Sevdiğiniz Bir Kitap?

Benim Cevabım: Böyle bir kitap yok sanırım. Yani düşünüyorum düşünüyorum ama çok sevdiğim ve etrafımdakilerin bu ne biçim kitap dediği ya da sevmediği bir kitap bulamadım. Es geçiyoruz o yüzden şimdilik bunu. Bir gün olursa eklerim ^^



30. Günün Sorusu: En en en Sevdiğiniz Kitap? :)

Benim Cevabım:  Ay bu nasıl zor soru!  Benim sanırım tek bir en sevdiğim, tüm zamanların en iyisi'm yok (Heyt, kelimeye gel.. ) Her ruh halimin, yarattığım her alt benliğimin ayrı ayrı kendi en en en sevdikleri var. İçimdeki fantastik dünya sevdalısı çocuk için Harry Potter her zaman en başta olacak mesela. Bezgin ve depresif parçamın her daim yanından ayırmadığı kitap ise Huzursuzluğun Kitabı. Küçük Prens de mutluluğa ve umuda ve gülümsemelere ihtiyacım olan zamanların en sevileni. Mine Söğüt'ün kitapları kendimi araba çarpmış gibi hissetmek, her ne duygudurumu içerisindeysem ondan sıyrılmak için birebir. Öykülere ihtiyacım olduğunda Etgar Keret yanıbaşımda, insan beynine merakım kabardığındaysa Oliver Sacks ilk sıradaki yerini alıyor. Ve eminim ki, daha çok okudukça, yazar keşfettikçe ( 300e yakın kitap anca okumuşumdur zira, utanarak söylüyorum.. ) en en sevdiklerim de artacak. Ayrım yapamıyorum malesef aralarında ve hiç bir zaman da yapamayacağım. O yüzden affınızı dileyerek koskoca meydan okumanın en afilli sorusunu en saçma şekilde bitiriyorum. ^^

Bol kitaplı günler ve geceler size ^^