Blogroll

16 Ekim 2014

24. ve 25. Gün, Keşke Daha Fazla Okunsa & En Çok Sana Benziyorum

Eveet meydan okumamız 2 gün önce bitti ve benim daha 7 günlük sorum var. Günler ilerledikçe nedense hafızam da iyice köreldi ve doğru düzgün cevap bulamaz oldum. Ama kararlıyım, gecikmiş de olsa bitireceğim ^^


24. Günün Sorusu: Keşke Daha Çok İnsan Okusaydı Dediğiniz Bir Kitap?

Benim Cevabım:  Aslında şöyle bir durum var, çok severek beğenerek okuduğum bir kitap ya da yazar söz konususysa, keşke daha çok insan okusun diye düşünmedim hiç. Daha çok keşfimi kendime saklamayı seviyorum sanırım. Hele herkes tarafından sevilmeye ve popülerleşmeye başladığında yaşadığım soğumayı ve kıskançlığı anlatamam. Size de oluyor mu böyle? Yalnız değilimdir değil mi :(

Ama illa ki cevap vermek gerekirse, George Ryley Scott'un İşkencenin Tarihi adlı kitabını seçebilirim.


Evet İşkencenin Tarihi bir roman değil, herkese hitap edip ilgisini çekecek bir kitap hiç değil. Ama daha çok insanın okumasını isterdim. Şahsen, tarihin bize anlatılan kısmındansa, insanların yaşantısını kültürünü ve psikolojisini yansıtan kitapları çok seviyorum. Bu kitap da ilk zamanlardan vahşi ırklardan günümüze kadar gelen işkencenin gelişimini, nedenlerini anlatan ve bir noktada insanlığımızı sorgulayan bir kitap. Üstelik hemen her bölümde ayrıntılı olarak o dönemin işkence çeşitlerini bulmak mümkün ( Herkese hitap etmemesinin sebeplerinden biri de bu sanırım. ) Yine de meraklısı için bulunmaz bir hazine olduğunu düşünüyorum, ve geçmişin vahşetine gerçekçi bir bakış açısı sunduğu için de daha çok insanın okumasını istiyorum.



25. Günün Sorusu: Kendinizi En Çok Bağdaştırdığınız Kitap Karakteri?

Benim Cevabım: Esther Greenwood  (Sylvia Plath - Sırça Fanus)



Sylvia, şu zamana kadar kendimi en çok özdeşleştirdiğim, cümlelerinde kendimi bulduğum ve şiirlerinde yaşattığı her duyguyu fazlasıyla yaşadığım bir yazar/şair. Öyle ki kendimi kötü hissettiğim zamanlarda Günlüklerinden bir kaç sayfa açar, aslında umutsuzlukla dolu olsa da o paragraflarında yeniden iyi hissetmeye başlarım. Kendisinin tek ve en bilinen otobiyografik romanının karakteri Esther de doğal olarak kendimi en çok bağdaştırabileceğim karakter. Onun sırça fanusunda kısılıp kalmışlığı, bir gidip bir gelen depresiflikleri, kendini bir türlü hayatla ve içindekilerle bağdaştıramaması, bocalamaları ve yalnızlığı, sanırım uzun yıllar - belki de ölene kadar - benim de hep içinde bulunacağım hissiyatlar. Bir kaç alıntıyla ( evet bunu hep yapıyorum ^^ ) derdimi daha iyi anlatabilirim sanırım.

" İçlerinden hangisinin konuştuğunu saptamaya çalıştım. bir insan topluluğuyla konuşmaktan nefret ederim. bir toplulukla konuşurken her zaman içlerinden bir tanesini seçip sözlerimi ona yöneltirim ve konuştuğum sürece ötekilerin de gizliden gizliye bana bakıp hakları olmadan dinledikleri duygusuna kapılırım. nefret ettiğim bir şey daha varsa, o da insanların kendinizi berbat hissettiğinizi bildikleri halde neşeyle hatırınızı sorup, "iyiyim" demenizi beklemeleridir."

“Uzaklarda kusursuz bir erkek görüyor ama o erkeğin yakına gelir gelmez hiç de uygun biri olmadığını anlıyordum… Hiç evlenmek istemeyişimin nedenlerinden biri de buydu. Hayatta en son istediğim şey sonsuz güvenceye kavuşmak ve okların atıldığı yay olmaktı. Ben değişiklik ve heyecan istiyordum. Dört Temmuz bayramındaki havai fişeklerden fışkıran rengârenk kıvılcımlar gibi her yöne atılmak istiyordum.”


'' Yaşamımın, öyküdeki yeşil incir ağacı gibi önümde dallanıp budaklandığını görüyordum. Her dalın ucunda tombul, mor bir incir gibi eşsiz bir gelecek beni çağırıyor, göz kırpıyordu. İncirlerden biri, bir eş, mutlu bir yuva ve çocuklardı. Bu incirlerin üzerinde ve ötesinde, ne olduklarını pek çıkaramadığım bir sürü incir daha vardı.Kendimi dalların çatallandığı noktada otururken görüyordum. Ve incirlerden hangisini seçeceğime bir türlü karar veremediğim için açlıktan ölüyordum. Hepsini ayrı ayrı isityordum incirlerin ama birirni seçmek ötekilerin hepsini kaybetmek demekti. Ve ben orada karar veremeden otururken incirler buruşup kararmaya başlıyor ve birer birer toprağa, ayaklarımın dibine düşüyorlardı.  ''

Ve Son Olarak:

'' İstediğim bütün kitapları okuyamam; olmak istediğim bütün insanlar olamam ve istediğim hayatları süremem… İstediğim bütün becerileri edinemem. öyleyse ne istiyorum? Yaşamak ve hayatta olabilecek bütün zihinsel ve fiziksel deneyimlerin bütün renklerini, tonlarını yaşamak ve duyumsamak istiyorum ve berbat bir şekilde kısıtlıyım. ''     


0 kez mırlanmış.:

Yorum Gönder